FERÂİZ (MÎRAS) İLMİ
- Ahmet Tomor Hocaefendi
- 24 Eki 2018
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Eyl 2021
Farz kökeninden gelen “ferâiz”, farizanın çoğuludur ve mirasta “vârislere tayin edilen hisseler” demektir. Mirasta vârislerin hisselerini doğrudan Yüce Allah belirlediği için miras hukukuna farzlar anlamında ferâiz denir.
İslâm öncesi câhiliye döneminde ölen kimselere sadece erkek akrabaları vâris olur, eli silah tutmuyor (düşmanla savaşmıyor) diye küçük çocuklara, kızlara ve kadınlara mirastan pay verilmezdi. Bu haksız uygulamadan dolayı babası ölen küçük çocuklar, kızlar ve eşi ölen kadınlar, mirastan pay alamadıkları için el açıp dilenme zorunluluğunda bile kalırlardı.
Bir gün Uhud Savaşı’nda şehid olan Hz. Sa’d bin Rebi’nin eşi iki kızı ile Peygamberimizin yanına geldi ve; “Ya Resûlallah! Bunlar Uhud’da şehit olan Sa’d’ın kızları. Sa’d şehid olunca, onun erkek kardeşleri malın hepsini aralarında paylaştılar, kızlara mirastan bir pay vermediler” diye şikâyet etti ve bu nedenle çok güç durumda olduklarını haber verdi.
Bu konuda hüküm verme (kanun koyma) yetkisi sadece Yüce Allah’a ait olduğundan, Peygamberimiz (s.a.v.): “Biraz sabredin, Allah bu konudaki hükmünü bildirir” dedi. Gerçekten az sonra Hz. Cebrâil geldi ve aşağıdaki âyet-i kerîmeyi getirdi.
Yüce Allah buyurdu:
Ana, baba ve akrabanın terîkesinden (ölenlerin bıraktığı maldan) erkekler için hisse (pay) vardır. Ana, baba ve akrabanın terîkesinden kadınlar için de bir hisse vardır. Azından da çoğundan da (erkekler ve kadınlar için) farz kılınmış hisseler vardır. (Nisâ - 7)
Bu âyet-i kerîme ile câhiliye döneminin çarpık uygulamaları yürürlükten kaldırıldı ve ana-baba ile yakın akrabaların bıraktığı mal (miras) dan, erkekler için de kadınlar için de farz kılınmış belirli hisseler olduğu bildirildi.
Babası ölüp yetim kalan küçük çocuklar hakkında da, Yüce Allah buyuruyor:
Arkalarında güçsüz küçük çocuklar bıraktıkları takdirde onların hakkında (hali ne olur diye?) kaygılananlar (yetimlere haksızlık etmekten) sakınsınlar. Allah’tan korksunlar ve doğru söz söylesinler. (Nisâ - 9)
“Bugün bana ise, yarın da sana” diye bir söz vardır ya! Gerçekten çok doğrudur. Durmadan dönen bu fâni dünyada her an doğumlar-ölümler olur ve rüzgar eken sonuçta fırtına biçer.
Yüce Allah buyuruyor:
Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, (gerçekte) karınlarını ancak ateş ile doldurmuş (gibi) olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir. (Nisâ -10)
Öz kardeşleri de olsa haksız olarak yetim malı yiyenler, âhiret âleminde cehennemin en çılgın, en kızgın yerine atılacak ve yedikleri yetim malları midelerinde ateşe dönüşüp içlerini yakacak.
İslâm Hukuku’na göre vârislerin hisseleri!
Yüce Allah buyuruyor:
Allah size evlâtlarınız hakkında, erkeğe, kızın hissesinin iki katı (pay vermenizi) emrediyor. Eğer (geride kalanlar iki ya da) ikiden fazla kız iseler, terîkenin (ölenin bıraktığı malın) üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kız ise, (terîkenin) yarısı onundur. Ölenin oğlu varsa, annesi ile babasından her birinin mirastan altıda bir hisseleri vardır. Eğer (ölenin) çocuğu (ve eşi) olmayıp ona sadece annesi ile babası mirasçı olurlarsa, annesine üçte bir (kalanı asabe olarak babasının) dır. Eğer ölenin (çocuğu olmayıp) kardeşleri varsa, altıda bir annesinin (kalanı babasının, babası yoksa kardeşlerinin) dir.
(Miras’ın taksimi, ölenin) yaptığı vasiyet ve borcundan (ödenmesinden) sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin fayda yönünden size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konulmuş farzlardır (kesin emirlerdir). Kuşkusuz Allah, her şeyi en iyi bilen en iyi hükmedendir. (Nisâ -11)
Bir kimse öldüğü zaman, öncelikle onun malından cenazesi için isrâfa kaçmadan orta yollu harcamalar yapılır. Eğer borcu varsa, defin işleminden önce ya da sonra hemen borçları ödenir ve arta kalan malının üçte birinden İslâm’a uygun meşru vasiyetleri yerine getirilir.
Defin, borç ve vasiyet işleri tamamlandıktan sonra, ölen kimsenin yaşam boyu çalışıp kazandığı bütün malı, mülkü vârisler arasında taksim edilmeye başlanır.
Ölen kimsenin mirası, eğer vârisler arasında Yüce Allah’ın emri doğrultusunda taksim edilirse, örneğin ana-baba mirasından erkeğe kızın iki katı pay verilirse, vârislere aldıkları miras helâl olur, Allah onlardan razı olur ve anneleri, babaları da kabirlerinde huzurlu olur.
Yüce Allah buyuruyor:
Bunlar (mirasla ilgili hükümler), Allah’ın (koyduğu) sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, Allah onu alt tarafından ırmaklar akan ve ebedî kalacakları cennetlere koyar. İşte en büyük kurtuluş (mutluluk) budur.
Kim de Allah’a ve Peygambere isyan eder ve (Allah’ın koyduğu) sınırları aşarsa, Allah onu sürekli kalacağı cehenneme atar, onun için orada aşağılayıcı azap vardır. (Nisâ - 13 - 14)
Ölenlere ibretle baktığımızda!
Yaşam boyu çalışıp çabaladıkları, hırsla kazandıkları ve helâl-haram demeden biriktirdikleri servetlerini bir anda bırakıp gidiyorlar. Sevdikleri ve sevmedikleri vârisleri onların mallarını âfiyetle yerken ya da kavga dövüş soluğu mahkemede alırken,
Ölenler de kabirlerinde pişmanlıktan kıvrım kıvrım kıvranır ve malının hesabını nasıl vereceğini kara kara düşünür.
Ya vârisler? Onlarda dünyada kalıcı değil ki! Onlar da ölünce aynı oyun tekrarlanır ve onlarda kabirlerinde kıvrım kıvrım kıvranıp kara kara düşünürler.
Kabirdeki pişmanlığı asgariye (en aza) indirmek için haramdan kaçınıp helâl mal edinelim ve miras bırakırken de, alırken de İslâm hukukundan ayrılmayalım. Bir uyarı!
Miras konusuna sadece erkek-kadın eşitliği açısından bakanlar, erkeğe kadının iki katı pay verilmesini eleştirirken ve farkında olmadan dinden çıkıp mürted olurken, İslâm hukukuna göre aile yapısının ve erkek-kadın ilişkilerinin diğer boyutlarının farkında değiller!
Mirasta erkeğe kadının iki katı pay verilmesini emreden Yüce Allah, ailenin bütün harcamalarını erkeğin üzerine farz kılarak, kadının lehine dengeyi sağlamıştır. Evlenirken eşine mehir vermek, isrâfa kaçmamak koşulu ile düğün masraflarını karşılamak ve evin kirâsını vermek erkeğin üzerine farz olduğu gibi, eşinin ve çocuklarının yeme, içme, giyinme, ısınma ve aydınlatma gibi harcamalarını karşılamak da erkeğin üzerine farzdır. Evli bir kadın zengin de olsa annesinden, babasından ve yakın akrabalarından miras da alsa ve belirli bir geliri de olsa, ev harcamalarına katkı yapma zorunluluğunda değildir. Erkeklerin açık ya da dolaylı baskı yaparak eşlerine ait paraları almaları haramdır.
Mirasla ilgili bazı önemli bilgiler!
Verâsetin (mirasın) kesinleşmesi için “mûrisin” (miras bırakanın) gerçekten ya da hükmen ölmüş olması şarttır.
Gerçek ölüm nedir?
Ruhun bedenden ayrılması ile dolaşım ve solunum sistemlerinin tekrar çalışmamak üzere durmasıdır. Bir ağır hasta bilincini yitirse, hayâtından ümit kesilse ve aylarca komada kalıp bitkisel hayâta girse, mal dokunulmazlığı olduğundan ölümü gerçekleşmeden vârisleri onun malını aralarında paylaşamaz.
Ya paylaşırlarsa? Hakları olmayan bir malı gasp ettikleri için günahkâr olurlar.
Hükmen ölüm nedir? Kaybolan bir kimsenin nerede olduğu bilinmese ve hayâtından ümit kesilse, belirli bir süreçten sonra hükmen ölü sayılır ve malı vârisleri arasında taksim edilir.
Bir kimsenin başkasına vâris olabilmesi için mûrîsin (miras bırakanın) vefatı anında gerçekten ya da hükmen hayatta olması şart olduğundan,
Babasının ölümünde ana karnında olan çocuk hükmen diri sayıldığından, babasına vâris olur. Savaş, deprem, sel felâketi ve trafik kazası gibi olaylarda, birbirine vâris olacak kişilerden hangisinin daha önce öldüğü kesin olarak bilinmezse, bunlar birbirine vâris olamazlar.
Şöyle ki; trafik kazası geçiren eşlerden, erkek kaza anında ve kadın hastaneye götürülürken yolda ölse, kadın kocasından sonra öldüğü için ona vâris olur. Bu durumda eğer kadının kardeşleri ya da başka kocasından çocukları varsa, onlar kadının payına vâris olurlar.
Baba ile oğul da bunun gibidir. Önce baba, sonra oğlu ölürse, oğlu babasından sonra öldüğü için babasına vâris olur. Eğer evli ise ve çocukları varsa, babalarının payına vâris olurlar.
Eğer önce oğlu, sonra babası ölse ve babasının ondan başka erkek çocukları olsa, oğlu babasına vâris olamadığı için çocukları da onun payına vâris olamaz ve amcaları hayatta olduğu için dedelerinin mirasından da bir pay alamazlar.
Savaş, deprem gibi şiddetli korku ve panik halinde üç beş kadın aynı anda doğum yapsa ve çocuklar birbirine karışsa, sonra kadınlar kendi aralarında anlaşıp her biri bir çocuğu alsa da, gerçek çocukları olup olmadığı kuşkulu olduğundan çocuklar kadınlara ve kadınlar da çocuklara mahrem ve vâris olamazlar. Evlâtlıklar da böyledir. Bir kimse evlâtlık edindiği çocuğu resmen üzerine geçirmekle Allah katında öz evladı gibi olmadığından, birbirlerine mahrem ve vâris olamazlar.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Bir kâfir (gayr-i muslim) müslümana ve müslüman da kâfire vâris olamaz. (Buhârî - Müslim)
Ana-baba ile çocukları ya da yakın akrabaları arasında din (inanç) ayrılığı olsa, bunlar birbirine vâris olamazlar. Örneğin; müslüman olan bir Alman, hıristiyan olan annesine ve babasına vâris olamaz. Annesi ve babası da müslüman olan çocuklarına vâris olamazlar.
Bir müslüman da misyonerlere aldanıp (Allah korusun) hıristiyan olsa ya da sapık ideolojik görüşleri benimseyip dinsiz, ateist olsa, müslüman olan annesine ve babasına vâris olamadığı gibi, annesi ve babası da hıristiyan ya da ateist olan çocuklarına vâris olamazlar.
Aynı kural akrabalar arasında da geçerli olduğundan, din ve inanç farklılığı olan yakın akrabalar da birbirine vâris olamazlar.
Miras, vârislerin ortak malı olduğundan taksimden önce vârislerden hiçbiri kişisel olarak ortak maldan yararlanamaz ve mirasın paylaşımını erteleyemez ve engelleyemez. Sadece öz kardeşler arasında olsa bile, kul hakkından kaçınmalı ve miras konusunda acele edilmelidir. Çünkü İslâm hukukuna göre, ana karnındaki çocuğun doğumu bile beklenmeden miras taksim edilir, herkes hakkını alır ve ana karnındaki çocuğun payı da ayrılır.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Ferâiz ilmini öğrenin ve onu insanlara da öğretin. Çünkü o, ilmin yarısıdır. Ümmetimden ilk kalkacak (yürürlükten kaldırılacak) ve unutulacak ilim odur. (İbni Mâce - Hâkim)
Ölüm ve mirasla ilgili temel bilgileri içeren ve ilmin yarısına eş değerde olan ferâiz ilmi, ne yazık ki kıyâmete yakın yürürlükten kaldırılacağı ve unutulup uygulanmayacağı için Peygamberimiz (s.a.v.) “Ferâiz ilmini öğrenin ve onu insanlara öğretin” buyuruyor.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) in bu kutsal emrini yerine getirmek için gerçekte çok geniş kapsamlı olan ve İslâm hukukunda özel bir bölüm oluşturan ferâizi, bu küçücük eserimde kısaca özetlemeye ve okurlarıma temel bilgileri noktalar halinde vermeye çalıştım.
Bir gerçeği de unutmayalım!
Bazı ülkeler ferâizi yani verasetle ilgili İlâhi hükümleri yürürlükten kaldırıp yerine başka hükümler koysalar da Kur’an’daki ferâizle (verâsetle) ilgili âyetler kıyâmete kadar duracak ve mahşer yerindeki yargılama Kur’an’daki İlâhi emirler doğrultusunda olacak!..
***
Ahmet Tomor Hocaefendi
İSLAM HUKUKUNDA MİRAS KONULU SOHBETİMİZ
Comments